Kim Bu İşin Sorumlusu?
- Tamer Şahin
- 4 Nis 2016
- 3 dakikada okunur
Kaldırım ne işe yarar desem, bu ne biçim soru, elbette üzerinde yürümeye dersiniz değil mi? Bakın bakalım etrafınıza! Öyle mi? Çoğu yerde kaldırımlar, etrafını çevrelediği binaları ve tesisleri yayaların geçişinden koruyacak emniyet şeridi haline gelmiş!...
İnşaat şirketleri, üstelik kimi Bodrum merkezli olmakla övünen şirketler, şehrin merkezine yakın kondurdukları hotel, tatil sitesi, siz isterseniz havalı isimleriyle rezidans deyin, villalarının etrafındaki kaldırımları çevre düzenlemesine katkı adı altında keyfince düzenliyor! İnşaat şirketlerinin kaldırımları düzenleyerek Belediyeye destek olmaları güzel bir şey de, bunu yaparken kaldırım standardına uyup biraz da yayaları düşünmeleri gerekmez mi? Çoğu kaldırımlar daracık. Bir de üzerine öylesine özensiz ve düzensiz bitkiler, ağaçlar dikip geçişi imkânsız hale getiriyorlar ki, yürüyebilene aşk olsun! Hele engelliysen hiç şansın yok dostum bu kaldırımların üzerinden yürümeye, geçmeye! “Çağdaş” lık dediğin şey bu mu?

Kaldırım deyip geçme onun da bir standardı var elbette. İmar mevzuatıyla ilgilenenler bilir. Türk Standartları Enstitüsü TS 7937 numaralı yönetmelikte, kaldırımların nasıl yapılacağı detaylarıyla belirtilmiş. Kaldırım kenarına, üzerine değil aman yanlış anlama, dikilecek ağaçlar, elektrik, trafik işaretleri, direkler, süs bitkileri, çiçeklikler/saksılar, yaya korkulukları vb. tesisler, bordür taşları dâhil nasıl konacak tek tek anlatılmış mevzuatta. Mesela; şart koşmuş “Engelsiz bir yaya kaldırımının genişliği en az 1,5 metre (ideali 2,0 metre), otobüs duraklarında minimum 3,0 ve dükkân önlerinde minimum 3,5 metre olacak” diye. 3194 sayılı İmar Kanununda da bu standartlara yani kurallara uyacaksın demiş. Daha ne olsun ki mevzuatta?
Ama kime ne?

“Portico” kelimesini duyanlar bilir, revak, kemeraltı, sütunlu giriş, yani bir nevi üstü kapalı kaldırım demektir. İtalya’da revaklar şehri diye adlandırılan Bologna’yı duyup, gördünüz mü? Ne alaka demeyin lütfen! Altmış kilometreye uzanan üstü kapalı kaldırımlarıyla meşhur bir şehirden bahsediyorum. Bologna’ya giderseniz neredeyse bütün eski şehri ve sokakları portico denen bu revakların altından yürüyerek keşfedebilirsiniz. Bu kaldırımlar yürüyenlere, kışın yağmur ve karda doğal şemsiye görevi görüp rüzgârdan korunma sağlarken, yazın sıcak günlerde gölge ve serinlik sunar. Yalnız aldanmayın! Saçak altı gölgedir diyerek uyanık(!) insanların bu porticoların altına arabalarını koymalarına, esnafın gelen geçen daha iyi görsün diye mallarını sergilemelerine kimse müsaade etmez. Kaldırımlar sadece yayalar içindir. Gel de imrenme?

Atatürk, Neyzen Tevfik, Cevat Şakir Caddelerinde yapılan harika işleri unuttum sanmayın ama beş altı kilometrelik yol ve kaldırım çalışması koca Bodrum kenti için yeterli mi? Yapılan güzel şeylere bakıp şehrin işgal edilen kaldırımlarını görmeyecek miyiz? Alın bakın daha şehrin girişinden başlıyor yayalar için kaldırım engelleri, daha doğrusu kaldırım işgalleri. Kaldırım işgali sadece küçük esnafın, işportacının malını cadde üzerine koymasıyla olmaz ki.
Bazı müteahhitlerin kendi inşaatlarının etrafına göz boyamaca düzenlemeler yapıp, mevcut kaldırımları kendi lehlerine daraltmaları, başta da dedik ya her ne inşa etmişlerse, otel, site, villa duvarlarını çevreleyen kaldırımlardan insanlar geçip rahatsızlık vermesin diye kaldırımların üzerine koydukları bitki örtüsünden engeller, almış başını gidiyor! Sözde kenti yeşillendiriyorlar. Haydi, canım sen de! Yayaların geçişlerine engel olduğuna göre bu yapılanlar kaldırım işgali değil mi? Neden bunlara ceza kesilmez? Neden standart dışı kaldırım düzenlemelerine yetkili makamlardan bir Allah’ın kulu çıkıp da kaldırım dediğin böyle olmaz, düzelt bakalım bozduklarını demez?
Kim bu işin sorumlusu?
Reklamlarında Bodrum’un:
Bembeyaz, kutu kutu, şirin evlerini methedip, sonra siyah veya gri mermer kaplı, kocaman kocaman, çirkin evler yapıp satan inşaat şirketleri mi?...
Doğasını, çam ağaçlarını, özellikle mandalina bahçelerini ön plana çıkarıp, sonra o bahçelerde kestiği ağaçların yerine alışveriş merkezleri, konutlar konduran şirketler mi?...
Masmavi denizine, plajlarına, koylarına, mavi yolculuğa övgüler düzüp, sonra o cennet gibi yerleri kirleten işletmeler mi?...
Sokaklarda sabaha kadar canlı eğlence temasını pazarlayıp, sonra kaldırımları işgal edip sokakları yürünemez hale getirenler mi?...
Olup bitenlere göz yumup üç maymunu oynayan yetkililer mi?...
Değil dostum, değil!
Asıl sorumlu olan:
Pembe beyaz begonvillerine, saflığın simgesi beyaza kesmiş kutu kutu dizilmiş şirin evlerine, denizi gibi maviye çalan kapı ve pencerelerine, mandalina, zeytin bahçelerine, etrafı saran mis gibi çam ormanlarına, pırıl pırıl denizine, koylarına, plajlarına, tuzuna, kokusuna, rüzgârına aşığım diyen insanlardan, âşık oldukları sevgiliye ihanet edenler!...
Doğanın katledildiği yerlerden kara, gri, kocaman, çirkin evleri alanlar.
Katliama ortak olan hotellerde kalanlar; barlarında, restoranlarında takılanlar.
Denizi, plajları, koyları kirletenler.
Beceremeyen yöneticileri yol verip evine göndereceğine oy verip başta kalmasını sağlayanlar.
Aslında olup bitenleri umursamayan egosuna âşık insanlar!...
Bodrum’a aşığım diyenler, yani biz, hepimiz…
Comments