Pepe Dayı
- Tamer Şahin
- 15 Kas 2017
- 2 dakikada okunur

“Deve sidiği içmek sünnettir” veya “dünyanın yuvarlak olması mason uydurmasıdır” tarzında medyada zaman zaman çıkan haberleri duydukça aklıma çocukluk yıllarımdan bir anı gelir.
Yedi sekiz yaşlarımdayken Pepe Dayı derdim, babamın beni ve kardeşlerimi alıp bayramdan bayrama el öpmesine götürdüğü o ihtiyar adama. Tek gözlü bir odada yalnız başına yaşayan kekeme Pepe Dayı; vefat edeli elli yıl olmuştur herhalde. Onun kulübesine her girişimde önce tüylerim ürperir ama çok kısa sürede de sanki aylardır orada yaşamışçasına hemen alışırdım. Her bayram belki de ezberden bildiği tek hikâyeyi, yaratılış öyküsünü, bize anlatır, sonrada o hikâyeye inanmamız için bize yemin üstüne yemin ettirirdi. Ben anlatılanlara inanmadığımdan mı yoksa korktuğumdan mı şimdi kesin hatırlayamıyorum, tek ayağımı gizlice yerden kaldırıp kendimi emniyete aldığımı düşünürdüm. Bilirsiniz çocukluk hali işte.
Pepe Dayı dili peltekleşerek “Allah dünyayı öküzün boynuzunun üstünde yarattı,” derdi, z seslerini tükürürcesine etrafına. Anlattıklarından aklımda kalanlar şöyleydi: Allah yeryüzünü yedi günde yaratmış... Oool! demiş birinci gün göğü ve yeri; Oool! demiş ikinci gün denizleri, yeryüzünde gördüğümüz bütün bitkileri; Oool! demiş üçüncü gün ay, güneş ve yıldızları; Oool! demiş dördüncü gün sularda yüzecek yaratıkları, göklerdeki kuşları; Oool! demiş beşinci gün evcil ve yabani hayvanları; Oool! diye haykırmış altıncı gün evrene bu kez kendi suretinden erkek ve dişi insanı yaratmış. Yedinci gün bütün bu yarattıklarına bakıp çok ama çok beğenmiş, gururlanmış ve hepsini kutsamış sonrada “verimli olun, çoğalın! diye emir vermiş… Allah dünyayı yaratmış ama gökyüzü boşluğunda yarattığı bu dünyanın dayanacağı bir yer yokmuş, o yüzden dev ve güçlü bir öküz yaratıp, bu öküze dünyayı boynuzları üzerinde taşımasını emretmiş. İnsanlar bu öküze Bahamut dermiş. Bahamut sinirlendiği zaman başını sallar, dünyada depremler olurmuş. Bahamut’un boşlukta durabilmesi için de ayaklarının altına olağanüstü bir melek yaratıp, bu meleğe öküzü ve dünyayı taşımasını emretmiş. Meleklerin bir yere yaslanmasına gerek yokmuş. Meleğin etrafını da derin bir karanlıkla sarmış, sarmalamış. Uzaklardan kem gözleri parlayan cinlerin dışında, o karanlığın içinde ne olduğunu bilen hiç kimse yokmuş.
Pepe Dayı konuşurken her defasında eliyle kulübenin duvarına asılı duran Mushaf’a işaret eder ve gözlerini kocaman açarak bu anlattıklarımın hepsi işte orada yazar çocuklar derdi. Okuma yazma bilmeyen Pepe Dayının Kuranı Kerimde yazılanları nasıl öğrendiğini merak eder dururdum o zamanki çocuk aklımla! Annem korktuğumuzu anlar, bir daha buraya çocukları getirme diye babama kızardı. Babam ise anlatılanları hiç önemsemez, o tatlı gülümsemesiyle, boş verin onun anlattığı masalları, hepsi safsata, der geçerdi. Bense Pepe Dayının yaratılış öyküsü aklıma geldikçe inanmasam da içim ürperir, hatta sokaklarda arkadaşlarla oynarken bile korka korka dağın, taşın, evlerin ve sokakların ardında dünyamızı tutan o öküzün boynuzunu görmeye çalışırdım.
Şimdi düşünüyorum da, dünyanın bir öküzün boynuzu üstünde, o öküzün bir meleğin üstünde, meleğin ise karanlığın içinde durduğu düşüncesi ne kadar saçma olsa da, hatta böyle saçmalıklara ve düşsel varlıklara günümüzde dahi inananlar çıksa da, aslında bir şeyin diğer bir şeyin üzerinde olması gerektiği düşüncesi, insanoğlunun en cahilinin bile bilerek ya da bilmeyerek, sebep sonuç ilişkisini sorguladığını göstermez mi bizlere?
O halde, cehaletle savaşacak isek hiçbir dogmaya, inanca, algıya bağlı kalmadan ve hiç kimseyi hor görmeden/dışlamadan/dalga geçmeden, ulusal bekamızın sadece bilim ile başarılabileceğinin idraki içinde, yaşamda var olan olayların sebep ve sonuç ilişkilerini bilimsel usuller üzerinden akıl ve mantık ile insanlara anlatmak tüm aydınların görevi olmalıdır bence.
Kommentare