top of page

Cehalet Güçtür

Cehalet güçtür! İnanmıyorsanız dönüp etrafınıza bakın. Siyasiler, köşe yazarları, medya yorumcuları bugün hararetle Musul’u anlatıyorlar. Hata üstüne hata yapan liderler sanki zafer kazanmışçasına ekranlardan, meydanlardan haykırıyorlar: Şii-Sünni çatışmalarına asla müsaade etmeyiz! Biz operasyonunda da olacağız, masada da olacağız! Üç yüz elli kilometre sınırımız var. Kimse kusura bakmasın, önce Misak-i Milli’yi okusunlar…

Neden haykırıyorlar?

Güç toplamak için!

Kimin gücünü?

Tank bükücülerin, taş atarak uçak düşürücülerin herhalde(!)

Konuşmaların bilgi seviyesi, Sabahattin Ali’nin Meryem Ana tablosundan esinlenip adını “Kürk Mantolu Madonna” koyduğu kitabının pop şarkıcısı Madonna’yı anlattığını sanıp ahkâm kesenler seviyesinde…

Musul’u Ankara Antlaşması ile kaybetmemizin üzerinden tam doksan yıl geçmiş; bölgeye ilgi duymaktan vaz mı geçelim?

Elbette hayır.

Sahada ve masada olmayalım mı?

Elbette olalım.

Lakin doğru gerekçelerle… Otuz altı ülkenin bu operasyona katılması mazeret mi? Değil. Onların gerekçesi farklı bizimki çok farklı… Modern çağdayız ya, nerede bir çatışma olsa sanki bayram varmış gibi ülkeler yedi düvelden koşup o çatışmaya katılıyor, savaş yapmanın adı barışı koruma olmuş, ayakta olan ha bire düşeni yok ediyor. Anlayacağınız "Kurtlukta düşeni yemek kanundur."

Musul’un eski Osmanlı toprağı olması kurtlar sofrasında gerekçe için yetmez, güç lazım, aklıselim lazım, uzun vade sabırlı ve tutarlı bir iç ve dış politika lazım. İki Almanya kolay mı birleşti sanırsınız, henüz tam gelişmemişken az biraz palazlanıp eski sınırlarının peşine düşen ülkenin vah haline! Eski defterleri şimdi açmanın yarardan çok zarar getireceğini görmemek için herhalde çok naif olmak lazım.

Bölgenin etnik yapısı yani orada yaşayan Türkmenler ve Kürtler ile değişen dengelerin güvenliğimize etkileri bizim derdimiz, dolayısıyla gerekçelerimiz olmalıydı. Bu yeter miydi? Yetmezdi. Neden? Çünkü uluslararası ilişkilerde ülkenin hak ve menfaatlerini korurken samimi ve tutarlı olmak şart ve bizimde bu şartı pek yerine getirdiğimiz söylenemez.

Şundan sadece iki yıl önce, IŞİD militanları bölgeyi işgal ederken, Türkmenleri ve Kürtleri katlederken, doğru dürüst tepki göstermeyip şimdi sesini çıkarmaya başlayanın samimiyetine kim inanır?

Musul’un tarihini, bölgede meydana gelen gelişmelerin ayrıntılarını anlatacak halim yok, merak eden varsa zaten taş çatlasa üç beş kişi çıkar, onlarda açar okur, öğrenir.

Ülkesinin uluslararası sahada yıllar boyu tırnaklarıyla kazıyıp kazandığı hak ve menfaatlerini cahil cesaretiyle bir çırpıda heba edebilen liderlere diğer ülkelerin saygı göstermesi beklenebilir mi?

Alın bakın Kıbrıs’taki duruma. Bunca şehit, gazi, verilen emekler, yapılan yatırımlar, en önemlisi tesis edilmiş ve kırk küsur yıldır kimsenin burnunun kanamadığı bir barış ortamı. Şimdi kaşıyorlar, son dönemde yediğimiz kazıklar yetmedi, şimdide müzakerelerin yılsonuna yetişmesi gerekiyormuş! Yoksa tren kaçarmış!

Güvenlikse, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki güvenliği için bundan daha hayati bir toprak parçası var mı?

Enerji kaynaklarıysa, bölgedeki zengin doğal gaz ve petrol kaynakları herkesin ağzının suyunu akıtıyor.

Etnik yapıysa, öz be öz hepsi Türk.

Daha ne lazım? Bu denli haklıyken, güçlü gerekçelere sahipken neden elinizi gevşetiyorsunuz, başarılanları heba ediyorsunuz anlamak mümkün değil! Sonra güvenlik, enerji kaynakları, soydaşlarımız deyip ülkenin başka bir bölgesinden sınırlarımızın dışına çıkmaya çalışıyorsunuz! İçeride yuvalanmış IŞİD militanları ile daha sıkı mücadele etsenize. Ne yurtta sulh kaldı ne de çevremizdeki ülkelerde dost. Stratejik ortaklar, ittifaklar hepsiyle papaz oldunuz.

Büyük yalanlara inanmak, küçük yalanlara inanmaktan daha kolay ve yaygındır; bunu bilenler palavra atıp duruyor. Kimileri, bizi Musul’u kurtarmak için oluşturulan koalisyona almadılar diye esip kükrüyor ya. Asıl niyetleri o değil. Önemli olan savaşacak bir düşmanlarının olması, aynen darbe girişimi nedeniyle Cemaate karşı yürütülen savaş gibi. Savaş, ille de gerçekten savaşılıyor olmasını gerektirmez, gerekli olan şey hiyerarşik bir toplumun istediği zihinsel ortamın korunmasına destek sağlayacak bir savaş halinin, histerik ortamın var olmasıdır. Savaş tehdidinde, yani tehlike altında yaşıyor olmanın ürküntüsü, iktidarın tek bir kişinin ellerine teslim edilmesini, demokrasi dışı uygulamaları psikolojik bakımdan kolaylaştırıyor. Oh ne ala! Savaş sanki iktidarın iç sorunlarını çözme aracı olmuş...

Savaşmak için ille bir düşman arıyorsanız buyurun büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözüne kulak verin.

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentarios


bottom of page