top of page

Cassandra Sendromu


Ülkemizde olup bitenlerle ilgili tartışmaları meydanlara ve ekranlara çıkan politikacılardan dinledikçe, uzman görüşlerini gazetelerden okuyup, televizyonlardan izledikçe kendi kendime diyordum ki: Bunca aptalca körlüğe, yalanlara, bu kadar saçma sapan önyargılara bütün bu insanlar kapılmış olamaz! Bu çılgınlığa katılmayan sağduyu sahibi insanlar, ihanetten nefret eden, doğruyu yanlışı ayırt eden kişiler de vardır. Arayıp, bulamayınca iki tip insan sayısında ciddi artış olduğuna inanmaya başladım. Bu insanlardan birincisi Cassandra Sendromuna yakalananlar, ikincisi o ne ki, deyip, bu psikolojik durumdan bihaber olanlar! Üstelik eğitim seviyesi yükseldikçe ve insanlar arasındaki iletişim imkânları çoğaldıkça birinci gruptakilerin sayısı inanılmaz ölçüde artıyor. Görsel ve yazılı medya, internet dünyasının hayatımıza soktuğu sanal ortamlardaki iletişim araçları, bir virüs gibi Cassandra Sendromunun çok hızlı bir şekilde yaygınlaşmasını sağlıyor.

Aslında olup biten bu olayların, bazen bir tarafın bazen de diğer tarafın duygularına hitap ettiği düşünülse de, rasyonel hiçbir yanı yok. Herhangi bir görüş rasyonel nedenlere dayanıyorsa, soğukkanlılıkla açıklanır, insanlar onu sükûnetle benimser, öyle değil mi? Benim bildiğim şiddetli duygusallık ve ateşli bir şekilde savunulan görüşler, o görüş sahibinin rasyonel kanıtlardan yoksun olduğunun bir göstergesidir. Ahlaki öfke dünyanın en zararlı güçlerinden biridir. Maalesef politika ve din konularındaki görüşler her zaman aşırı duygusallıkla bağlantılı türdendir. Bilirsiniz politikacılar her zaman yüksek sesle ve öfkeyle bağırarak duygulara hitap ederler. Bu yaklaşım onları haklı kılmasa da iktidar yapar. Rasyonel düşünce sahibi birkaç kişinin düşüncelerine, insanların hislerine hizmet etmiyorsa kimse kulak asmaz…

İnsan dediğimiz şey genelde bir düş âleminde yaşar; dışarıdan zorlayıcı bir etkiyle bir an için uyanır; ancak çok geçmeden düş âleminin tatlı uykusuna yeniden dalar. Çoğu kimse politikacıların sarf ettikleri sözleri yarattıkları etkiyle değerlendirir. Oysa böyle değerlendirme yapmak eksik olur. Bu sözlerin etkileri, çoğu kez açık ve net olmadığı gibi, söylendikleri koşullara bağlı büyük değişiklikler gösterir. Saf edilen sözlerin iyilik ve kötülük dereceleri söyleniş amaçlarıyla ölçülüp değerlendirilmelidir. [1] Bir insanın kendi çıkarı için yalan söylemesi sahtekârlık, başkasının çıkarı için yalan söylemesi dalavere, zarar vermek için yalan söylemesi iftira ve en kötü yalan türüdür…

Mesela günümüzden iki bin üç yüz yıl önce yaşamış Platon şöyle söyler: “Halkın eğitimi zayıf olursa, demokrasi oligarşiye çevrilir. Oligarşinin yarattığı demagog sonunda diktatör olur.” Platon’un bu ileri görüşlülüğüne şapka çıkarmak gerekmez mi?

Bazıları böyle yazanlara kızabilir. Ama bakın Platonla aynı dönemde yaşamış Aristo kızma duygusu için şöyle der. “Herkes kızabilir, bu kolaydır. Ancak doğru insana, doğru ölçüde, doğru zamanda, doğru nedenle ve doğru şekilde kızmak, işte bu kolay değildir.” Başka bir sözünde o da sanki bugünleri görmüş gibi bize seslenir. “Bir yönetim kendi askerini aşağılıyor ve halk da kendi askerinin bu haksız yere aşağılanmasına seyirci kalıyorsa, bu durum ülkenin bekası için hiç de hayra alamet bir durum değildir. Kendi askerini sevmeyen bir yönetim ve kendi askerine sahip çıkmayan bir halk sonunda işgal askerlerinin ayakları altında ezilir, işgal askerlerinin postallarını temizler.”

Söze Cassandra Sendromu ile başlamıştım, belki duymuşsunuzdur, bu terim genç ve güzel kız Cassandra ile Apollon arasında mitolojide anlatılan bir hikâyeye dayanır. Bir rivayete göre Apollon güzel Cassandra’ya âşık olmuş ve kendisiyle birlikte olduğu takdirde, ona geleceği bilme yeteneği vereceğini söylemiştir. Cassandra bu yeteneği elde ettikten sonra Apollon’un isteğini yerine getirmemiştir. Buna öfkelenen Apollon verdiği armağanı etkisizleştirmiştir. Cassandra geleceği görür, ancak söylediklerinin doğruluğuna ve hazin sonun geleceğine hiç kimseyi inandıramaz. Psikoloji diline de giren bu kavram, günümüzde geleceğin ne getireceği belli olmasına rağmen kötü haberleri göz ardı etme veya olacaklara kimseyi inandıramama durumunda kullanılır.

Henüz işgal askerlerinin postallarını temizleme aşamasına gelmedik diye kendimizi teselli edebiliriz elbette. Ancak işin ilginç yanı işgal askerleri artık postal giymiyor, gerekmedikçe göze de gözükmüyorlar, üstelik öylesine pervasızlar ki ne yapacaklarını, planlarını, stratejilerini kitaplarda, gazetelerde köşe yazılarında açıkça dillendiriyorlar. Buna rağmen cüretkâr işgalcilerin kitaplarını ve makalelerini okuyanlara, konuşmalarını dinleyenlere Apollon’un sihirli değneği değmiş olacak ki kimseden ses çıkmıyor.

Her gün meydana gelen olaylarda bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete demenize rağmen bu yazdıklarıma inanmıyor, senin başka bir işin yok mu diyorsanız, ne diyeyim belki de hepimiz Cassandra Sendromundan mustaribiz…

[1] Bertrand Russell, Sorgulayan Denemeler, 1928

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentarios


bottom of page