Bodrum Sahilleri ve Kıyı Kanunu
- Tamer Şahin
- 29 Şub 2016
- 8 dakikada okunur

Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin güzelim kıyılarının doğal ve kültürel özelliklerinin korunması, kamu yararına ve herkesin kullanımına açık olması sizleri ilgilendirir mi bilmiyorum! Lakin bu yazının ülkemizde sahillerin halka açık olması ve herkes tarafından kullanılabilmesinin temel vatandaşlık haklarından olduğunu düşünen kişileri ilgilendireceğini sanıyorum.
Mevcut anayasamızın 43. Maddesi kıyıların tüm topluma ait olduğunu söylüyor. Tabi Anayasamız yürürlükte ise! Neden böyle diyorum? Çünkü Anayasanın değiştirilemez maddeleri kapsamındaki laiklik, sosyal ve hukuk devleti prensiplerinin bile dikkate alınmadığı; bireysel can güvenliğinin risk altında olduğu; temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği; ülkenin bırakın kıyı şeridinin korunmasını ulusal bütünlüğünün dâhi bozulmak istendiği; çok ciddi güvenlik ve terör sorunu yüzünden her gün şehit cenazelerinin kalktığı; mülteci akınları sonucunda kıyılarımızda onlarca hatta yüzlerce insanın can verdiği bugünlerde; sahillerin halka açık olması konusunu konuşmak, ilgililer ve yetkililerden bu konuda harekete geçmelerini beklemek, saflık olur diyenlerin var olduğunu biliyorum…
Bütün bunlara rağmen hayat bir şekilde devam ediyor. Kıyı kanunun Bodrum yarımadası için taşıdığı önem ve bu kanunun temel esası olan sahillerin halka açık olması prensibinin gerçekten uygulanabilmesi için, bazı işlemlerin sezon başlamadan önce tamamlanması gerektiğini düşünerek konuyu dikkatinize sunmak istiyorum.
Önce Kıyı Kanununda geçen bir iki kavrama değinmekte fayda var. Kıyı Kanununa göre;
Kıyı: Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasında kalan alandır.
Sahil Şeridi: Kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak en az 100 metre genişliğindeki alandır.
Bu alanlar yani “kıyı ve sahil şeridi” kamu malıdır ve mülkiyete konu olamamaktadır. Kısacası mülkiyete dair kazanılmış hak ilkeleri, bu alanlarda geçerli kabul edilmemektedir. Hiçbir karşılık ödemeksizin herkesin kıyı ve sahil şeridinden ortaklaşa yararlanma hakkı vardır. Bütün bunları ben değil bakın yürürlükteki kanunlar diyor! Ancak Anayasa ve kanunlar bu yönde olmasına rağmen maalesef kıyıların korunamadığı, yapılaşmaya açıldığı ve kıyı alanlarının giderek yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı, üç maymunu oynasak da, hepimizin bal gibi bildiği bir gerçek...
Neden? Çünkü gözünü denize çeviren, kıyılara bir gelir kapısı olarak bakıyor da ondan! Zaman zaman hazırlanan yasa önerilerinde teklif edilen birçok teknik düzenlemeler ile kamu ve toplum yararı göz ardı edilip hepimizin ortak malı olan kıyılar, ticari veya özel mülkiyete konu edilmek isteniyor…
Örneğin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, geçen sene hazırladığı bir taslak yasa ile mevcut Kıyı Kanunu'nda sahil şeridinde 50 metreye (iki yıl öncesine kadar 100 metre idi) kadar olan yapı yasağının 10 metreye indirilmesini teklif etti. Yani denize sıfır inşaat izni istendi! Bu yetmedi kıyılarda 1992'den önce inşa edilmiş olan yapılara imar affı talep edildi. Neyse ki tepkiler üzerine bu yasa teklifi şimdilik kenarda beklemeye alındı, umarım bir daha da gündeme bu şekliyle getirilmez.
Birkaç ay sonra Bodrum yaz sezonuna merhaba deyip plajlarda hareketlenmeler başlayacak. Bu plajlardan rant elde etmek isteyenler her yıl olduğu gibi yetkili makamların kapılarını çoktan aşındırmaya başlamıştır herhalde!... Bizim gibi boş duracak değiller ya!
Şehircilik, belediye, imar ve kıyı gibi konuları ilgilendiren kanunları ve bunların detaylarıyla kimseyi boğmak, sıkmak istemem. Lakin bir konuyu benim kafam bir türlü almıyor!...
O da şu: Büyükşehir’e bağlı olduk ya, büyükşehir belediye başkanımız “Sahiller halka açık olmalı!” diyor. Güzeeel… İlçe belediye başkanımız sürekli medyaya “Sahiller halka açık olmalı!” demeçleri veriyor. Bu da güzel… Sahillerin mülkiyeti devlete ait ve başımızdaki en yetkili devlet görevlileri kim? Elbette Sayın Valimiz ve Sayın Kaymakamımız. Onlar da “Sahiller halka açıktır!” diyor. Çok, çok güzel… İlaveten devlet teşkilatlarındaki üst düzey bürokratlar, hem de sorumluluğu hiçbiri diğerine atmadan(!) “Kıyı işgallerine izin vermeyiz!” demiyor mu? Vallahi de diyorlar!... Hatta başvuran vatandaşa “Sahiller halka açıktır” diye, resmi evrak yazıyorlar, elimizde örnekleri var.


Bu ne demek?
Seçmenin, seçilenin ve atanmışların iradesinin aynı yönde olması demek değil mi?... Üstelik bu üç kesimin iradesini; en üst seviye anayasamızdan en alt seviye yönetmeliklere kadar hukuk da destekliyor. Peki bütün bunlara rağmen kıyı işgalleri ve sahillerin halka açık kullanımı yıllardır neden bir türlü istendiği seviyede gerçekleşemiyor? Sahiller bir türlü halka doğru dürüst hizmet verecek şekilde niçin açılamıyor? Sahil işgalleri neden bir türlü sona ermiyor?
İşte ben bunu anlayamıyorum!… Siz anlıyorsanız diyecek sözüm yok. Benim bu konuyu değerlendirmemdeki nahifliğime verin, geçin gidin! Ancak öyle değil ise;
Ya bu yöneticiler, yetkililer kamuoyuna verdikleri demeç ve mesajlarda samimi değiller, ya da bu işte bilemediğimiz başka bir takım garabetler var!...
Şimdi kimileri diyecek ki; “ya kardeşim sen hiç turizm, para, rant, ticaret-micaret işlerinden anlamaz mısın da saf saf konuşursun?”
Haklılar diyeceğim lakin; deniz, kum, güneş, beş yıldızlı oteller, turizm; bu işlerde dönen para, rant, ticaret bir tek bizim ülkemizde mi var? Gidin Akdeniz çanağındaki ülkelerin sahil şehirlerine bakın! Hayır hayır vazgeçtim, o kadar yol tepmeyin! Kafanızı kaldırıp şu karşımızdaki Rodos, İstanköy(Kos) adalarına bakın bir zahmet! Oralarda da onlarca beş yıldızlı otel var. Hiç biri sahil şeridini işgal edip, plajı kapatamıyor, bütün plajlar halka açık. Oturduğun yerden dürbünle baksan gözükür. Oteller sahilin belirli bir mesafe gerisine inşa edilmiş. Peki, bunlarda ticaret kafası yok mu? Rant kavramını bilemeyecek kadar saf insanlar mı? Onlar, hemen şu karşı komşumuz, Yunanlılar, beş yüz sene aynı devletin çatısı altında yaşayıp aynı kaderin kültüründe yoğrulduğumuz insanlar, bu işi becerebiliyorlar da, biz hala şu vahşi kapitalist sistemi neden evcilleştiremiyoruz? Anlayabilen beri gelsin!...
Kıyıları işgal eden bazı ticari işletme sahipleri zaman zaman medyaya ‘çağdaş’ söylemleri içeren şöyle beyanlarda bulunurlar. “Efendim biz çevreye son derece saygılıyız. Bütün bozduklarımızın yerine daha iyisini koyduk. Plajlarımızı da halka kapatmıyoruz!” derler. Hele birde bu lafları ederken yanlarına birkaç üst düzey kodaman alırlarsa, onları dinlemenin tadına doyum da olmaz(!) Yerseniz tabi!
Gerçekte kazın ayağı öyle mi? Bölgede bu demeçleri veren otellerin plajına girmeye çalışın bakalım, ne olacak? Güvenlik görevlisi hemen yanı başınızda bitip “plajımız otel müşterilerimize ait” deyip sizi kışkışlar. Neden? Çünkü patron otel müdüründen otel misafirlerinin en iyi şekilde ağırlanmasını ister. Otel müdürü Güvenlik müdüründen otel müşterilerinin hiçbir yerde rahatsız edilmemesi için önlem almasını ister. Güvenlik müdürü güvenlikçilere “plajda otel müşterisi dışında yabancı görürsem hepinizi yakarım!” talimatını verir. Ne yani şimdi güvenlik görevlisi sizin güzel hatırınız için işinden mi olsun?
Elbette latife bir yana; bunun en büyük nedeni, ülkemizin hukuk devleti özelliğini kaybetmiş ve hukuk devleti olmaktan çıkmış olması. İstediğiniz kadar kıyı şeritlerinde daha çağdaş, güngörmüş ve medeni fikirlere sahip yöneticiler, verdiğimiz oylarla iş başında olsun. Hukuk uygulanamayınca sonuç pek de değişmiyor.
Buraya kadar yazıyı okudunuz, sıkılmazsanız bölgedeki gelişmelerle ilgili olduğu için başımdan geçen bir olayı kısaca size aktarayım:
Turgutreis’de, yıllardır yaşadığımız sitenin önünde uzanan sahil kesimine; birkaç yıl önce küçük bir otel, baktılar ciddi ölçüde ses seda çıkaran yok, sonra daha büyük beş yıldızlı bir otel inşa edildi. Sözde sahil şeridi halka açık ve mülkiyet olamaz ama turizm desteği ve teşvik istisnalarını kullanıp yaptılar. Turistler mi geliyor? Henüz göremedik! Turistler gelip ülkeye döviz bıraksa neyse! Lakin bu tip otellerin çoğu tahmin edersiniz havalı isimleriyle rezidans formüllü otel!
Ne demek?
Şu demek: Önce otel adı altında villalarını yaparsın, ardından resort, rezidans gibi havalı(!) kocaman sözde otel levhasını takarsın, üç beş de otel müşterisi ağırlarsın, sonra en pahalısından zengin ve güçlü insanlara bu villaları satarsın. Tapusu nasıl olur? Valla bilemem! Lakin bildiğiniz mülkiyet tapusu değil, mevzuatın arka kapısından dolanıp kılıfına uydurulan bir cins tapu olsa gerek! Tapusundan bize ne ki! Parayı veren düşünsün! Villaları alanlar resmiyette sanki otel müşterisi gibiler. Zaten kullanmadığınız dönemlerde villanızı, isterseniz gelir getirmesi için otel müşterilerine verebilirsiniz. Ne güzel işte! Sihirli bir formülle kanunen yasak kıyı şeridi üzerinde villa sahibi olup bir de üste para kazanmanın dayanılmaz keyfini sürersiniz. Vallahi “bundan iyisi Şam’da kayısı” derler eskiler.
Dedim ya sitemizin önündeki plaj önemli ölçüde kapandı, tabi sadece bizim sitemiz değil Ali Hoca Burnunda bu plajı kullanan onlarca site, iki binin üzerinde ev bu durumdan etkilendi.
Sahillerin herkesin kullanımına açık olması hakkımıza güvenip, otellerin önünden denize girmeye kalkıştığımızda karşımıza otel güvenlik görevlileri çıkıyor. Kimimizin cebinde Kaymakamımızın yazdığı resmi yazı var, “sahiller halka kapatılamaz” mealinde, görevliye gösteriyoruz, görevli; of pof yapıp söyleniyor, sonra da bir sürü kural şart şurt beyan edip lütfederek plaja girmemize müsaade ediyor! Oraya oturmak yasak, buna dokunmak yasak, sandalye/şezlong yasak velhasıl kızgın güneş ve etraftaki otel misafirlerinin ne oluyor gibisinden size yönelttikleri bakışların altında ezile büzüle güneşleniyorsunuz. Biz buraya ailece dinlenmeye, senenin yorgunluğunu, stresini atmaya mı geldik, yoksa canımızı sıkıp, ilave stres toplamaya mı?
Neyse lafı uzatıp canınızı sıkmayayım. Bunun üzerine ne yapalım, ne edelim diye kafa yorup, bölgede bir inisiyatif başlattık. Otellerden geriye sahil şeridinde ufak bir parça kaldı. Yarımadanın birçok yerinde siteler veya ticari işletmeler tarafından kiralanmış plajlar var, biz de kalan bu plajı site olarak devletten kiralayalım, diye düşündük. Lakin inceleyince kanunların ve mevzuatın ticari işletmelere (turistik belgeli oteller dâhil), sitelere ve şahıslara kiralama yapılmasını kabul etmediğini, fiili durumun işgal olarak nitelendirildiğini(ecri misil ödeyenlerin dikkatine!) ancak kamu yararına ve kamuya açık olarak kullanılması kaydıyla sadece belediyelere kiralanabileceğini gördük.
Hukuk dışı iş yapacak halimiz yok, bunun üzerine Belediyeye müracaat edelim bari burayı halka açık bir plaj haline getirsin dedik. Böylece kalan yerin başka bir ticari işletme tarafından işgal edilmesi de önlenir diye düşündük. Bu çalışmanın adını da sahil şeridindeki ağaçların cinsine istinaden Ilgınlar Plajı İnisiyatifi koyduk.


Efendim yaklaşık iki bin kişiyi temsilen birkaç kişi belediye başkanımız Sayın Kocadon’a gittik, sağolsun o da bizleri kırmadı, makamında kabul etti. Beni de sözcü seçmişlerdi, derdimizi başkana anlattık. Meğerse başkanımız sahillerin halka açılması hususunda bizden daha istekliymiş, taleplerimizi dinlediği gibi yetkililere gerekli talimatları verdi. Tabi bu durum bölgedeki evlerde oturan herkesin hoşuna gitti, çocuklar gibi şenlendik! Lakin bu işler o kadar basit yürümüyor. Bazı teknik çalışmaların yapılması lazım dediler. Beklemeye geçtik…
Ardından işleri hızlandırmak için, sahil şeridinin mülkiyeti devletin ya, atladık gittik Milli Emlak Müdürlüğüne, derdimizi onlara da anlattık. Meğer onlar da sahillerin halka açık olmasını isterlermiş! Vallahi ne güzel! Keşke önceden bilseydik! Şimdi ne yapacağız? dedik. Yetkililer: “Belediye gelsin bizimle protokol yapsın. Ücretsiz olarak sahil şeridini belediyeye devir edelim. Belediye de kıyı çizgisini ve yapısını bozmadan 1/1000’lik uygulama imar planını yapsın; onaylandıktan sonra da bu yerlere kum döksün, şezlong/şemsiye atsın, seyyar tuvalet/duş koyup, plaj ve sahil şeridini halka açık plaj haline getirsin. Ancak belediyeye gelir getirecek şekilde ücreti karşılığı kiralama yapmak yok. İşte size çözüm, bilginize,” dediler.
Efendim tabi biz bu bilgileri öğrenince soluğu doğru imar ve şehircilik planlamasından sorumlu belediye başkan yardımcısında aldık ve durumu kendisine anlattık. O da bize; Bodrum bölgesinde halka açılabilecek tüm sahil şeridi ve plajların tespitini yaptık, şimdi de bu arazilerin sahibi olan milli emlak müdürlüğü ile bir protokol hazırlığı yapıyoruz, demez mi. Hep birlikte bir kez daha sevindik! Ve sitemizin önünde kalan son sahil şeridi parçasını pafta numarasına kadar söyleyerek, bu protokole dâhil etmelerini istedik. Sağolsunlar dâhil ettiklerini söylediler…
Günler geçiyor, bekliyoruz. Acaba bu protokol tamamlandı mı? Eğer mutabakata varılıp imzalandıysa, hangi sahil kesimlerinin halk plajı olarak düzenleneceğinin sezon gelmeden kamuoyuna açıklanması gerekmez mi? Protokol hala imzalanmadıysa neden imzalanmadı? Henüz bir ses seda yok…
Halk plajı yapmak sadece protokol hazırlamak, sonra da ön görülen yerlere şezlong atmak, şemsiye kurmak, efendim üç beş seyyar tuvalet kurmaktan mı ibaret? Elbette değil. Birde bu plajların nasıl yapılacağı konusu var. O aşamaya bir türlü gelemediğimiz için bu tip konuları konuşamıyoruz. Eğer kamu yönetimi bir bütünse, sahillerin anayasanın öngördüğü şekilde halkın yararına en etkin şekilde kullanılmasını sağlamak olmalı, göz boyamak değil…
Bakın kilometrelerce uzanan dünyaca meşhur Rio de Janerio plajlarını duymuşsunuzdur. Bir kaç yıl önce orada kumsalın gerisindeki sahilin sekiz yüz metrelik kesimine bir park yapılmak istendi. Koca şehir seferber oldu. Üç beş yetkili karar vermedi, bu işlem için Rio de Janerio şehrinde referandum yapıldı. Yapılan projeler halka sunuldu ve referandumun sonucuna göre halkın istediği şekilde park yapıldı. Yerel ve ulusal yetkililerimiz, ilgililerimiz işlerin medeni dünyalarda böyle yürüdüğünü bilmezler mi? Bal gibi bilirler… Ancak bizim buralara gelmek için herhalde daha on fırın ekmek yememiz lazım. Aman aman! On fırın ekmek yememiz lazım sözümü geri alıyorum. Zaten başımıza gelenlerin çoğu et, süt ve balık yerine hep şu ekmek yeme huyumuzdan geliyor! Madem deniz kıyısı bir kasabayız “yüz kasa balık yememiz lazım” desem belki daha doğru olur! Hem Sayın Karatay Hocamızın da hoşuna gider.
Bitti mi? Hayır. Sahillerin halka açılması işinin en önemli ve zor konularından biri de; yirmi beş binlik plan büyükşehir tarafından onaylandığında aralık ayındaki yazımda açıkladığım gibi, sahil şeridinin gerisindeki arazi kesimlerinin uygulama imar planlarındaki durumu.
Bu ne demek? Kısaca şu demek: Kıyı çizgisine elli metreden sonraya inşaat yapılabiliyor ya. Neye göre? Şehir uygulama imar planına göre, yani 1/1000 ölçekli planlara göre. Bu planlarda ne varsa o. Eğer siz samimiyetle plajları halka açmak istiyorsanız, öyle bir imar planlaması düzenlersiniz ki, o bölgeye yapılacak olan ticari yapılar hemen önlerindeki sahil şeridini ve kıyıyı işgal edemeyecek şekilde olabilir.
Bıraktım eskiden yapılan işgalleri, şu anda halka açık plajların gerisindeki arazilerin imar planları bile, gelecekte bu halka açık plajların işgal edilmesini önleyecek şekilde tanzim edilmemiş! Baştan beri söylemeye çalıştığımda bu, eğer Bodrum’da deniz turizmi esas alınacak ise önce imar planlarınızı plajların halka açık tutulması prensibiyle düzenleyeceksiniz. Eğer elli metrenin gerisini siz ticari alan diye gösterirseniz, zaten baştan bu sahili kaybetmeyi göze almışsınız demektir.
Yetkililer, ilgililer bütün bu anlattıklarımı bilmezler mi? Bütün mevzuat önlerinde, teşkilat desen zaten emirlerinde, elbette bizlerden çok daha iyi bilirler. İşte o yüzden buradan diyorum ki; değerli seçilmiş ve atanmış yöneticilerimiz; eğer gerçekten Bodrum sahillerinin halka açılması konusundaki beyanlarınızda samimi iseniz, lütfen kolları sıvayıp şu imar planlarına da bir göz atıverseniz!
Hepimizin arzusu Bodrum sahillerinin istisnasız yarım adanın her yerinde halka açılması ve gerekli düzenlemeler yapılarak plajların halk plajı haline getirilmesi, yani verilen sözlerin tutulması. Belediye seçimlerinin üzerinden neredeyse iki yıl geçti. Verilen bütün bu sözler ne zaman yerine getirilecek? Doğrusu merakla bekliyoruz!...
Comments