Yirmi Yıl Sonra!
- Tamer Şahin
- 5 Şub 2016
- 6 dakikada okunur

“Bodrum’un Gümüşlük mahallesinden denize doğru baktığınızda iki küçük adacık görürsünüz. Çoğu kimse adlarını bile bilmez! Yunanlıların Imia, Türklerin ise Kardak dedikleri, üzerinde birkaç yaban hayvanın yaşadığı, deniz kuşlarının dinlendiği, pırıl pırıl sularında balıkların hayat bulduğu ufacık adacıklardır onlar. Kimse farkında olmasa da tıpkı yüzlerce benzerleri gibi dururlar kıyılarımızın karşısında. Onlarca gemi karaya oturmuştur bu adacıklarda. “Gemiciler rotayı karıştırmış(!) Deniz kazası! der” geçeriz duyduğumuzda. Aynı 1995 yılı sonunda Figen Akat isimli geminin karaya oturduğunun ertesi günü söylediğimiz gibi. Basit bir deniz kazası!... Oysa bu basit deniz kazası; olaydan otuz beş gün sonra Türkiye ve Yunanistan’ı bir harbin eşiğine kadar getirebilmişti...” şeklinde yazmıştım üç yıl önce “Annemin Mirası” isimli kitabımın önsözünde.
Güvenlik konularında söylenenleri dinlemek, yazılanları okumak birçok insana zor gelir, sıkıcıdır. Bana ne ya! dersiniz. Ta ki kendi can güvenliğiniz tehdit edilinceye, sıra size gelip biri tabancayı kafanıza dayayınca, keşke zamanında söylenenleri dinleyip bu duruma düşmeseydim, diye pişmanlık duyuncaya kadar. Ülke güvenliğinin bittiği noktada kimsenin şahsi can güvenliği kalır mı? Etrafımızda dolaşan on binler ve yüz binlerce Suriyeli mülteci keyfinden mi geliyor buralara? Ülkelerinde güvenlik bitti, canlarını kurtarmak için geldiler, dolaşıyorlar sokaklarımızda. Güvenlik konusunda bundan iyi hayat dersi mi olur, ders almak isteyen bir topluma? “Yurtta sulh, cihanda sulh!” sözünü, yaşamının önemli bir bölümünü savaşların içinde geçirmiş büyük önder Atatürk’ün, boşuna mı söylediğini sanırsınız?
Bugün Bodrum’da tam bir bahar havası var. Bir yandan denizi seyredip bir yandan da bilgisayarımda gezinirken, şu aşağıdaki anıtın resmi gözüme takıldı birden.

Atina’da parlamento binasının hemen önünde Synatgma Meydanı yakınına 2012 yılında dikilen bu anıta siz de dikkatle bakar mısınız lütfen! Burada her yıl Kardak krizinde ölen üç Yunan subayının anısına çelenk konulup, Türkiye’yi protesto gösterileri yapılıyor! Bu törenler yetmiyor, Yunan Savunma Bakanları da; helikopterle Kardak adasına gelip denize çelenk bırakıyor. Yunan Savunma Bakanı Panos Kammenos (aynı zamanda iktidardaki komünist partinin küçük ortağı ANEL Partisinin lideri) bu yılda geleneği bozmadı ve 31 Ocak 2016 günü bölgeye gelerek, Kardak operasyonunda hayatını kaybeden helikopter personelini anmak üzere denize çelenk bıraktı.
Benzer anma faaliyetlerinin Türkiye tarafında da yapıldığını duydunuz mu? Ben duymadım! Evet, Kardak krizi esnasında Türk Silahlı Kuvvetleri çok başarılı bir operasyon yürüttü ve çok şükür operasyon sırasında can kaybı olmadı. Ancak bu, o günleri anmamızı gerektirecek elim olaylar yaşanmadığı anlamına gelmez. Çünkü kriz dediğiniz şey bir günlük bir olay değil ki. Bakın yirmi yıl geçti hala üzerinde konuşuyoruz. Kardak operasyonu vesilesiyle bölgeye gelmiş bir askeri helikopter; krizin henüz soğumadığı, tarafların birbirini yakinen takip ettiği o günlerden, 16 Şubat 1996 günü, Aksaz üssünde eğitim yaparken düştü. Kazadan iki hafta önce icra edilen Kardak operasyonunda görev yapmış, sualtı komando astsubaylarından beş kişi (Bülent Usta, Toprak Karıştır, İhsan Çakmak, Ahmet Selçuk, Aykut Tetik), hayatını kaybedip, bu kazada şehit oldu. Hepsini burada rahmetle anıyorum. İşte aşağıdaki resim o tarihteki gazetelerden birinden çekildi.

Ege’de olup bitenleri tarihe meraklılar bilir. Ya olup da bitemeyenler! Olup da bitemeyenler bitmiş olsaydı; yani Ege bir barış denizi olsaydı da Kardak krizi çıkmasaydı; bu beş komando astsubayı Aksaz’a gönderilir miydi? Buraları korumak için eğitim, hem de en zor şartlarda gece eğitimi yaparlar mıydı? Gencecik yaşta hayatlarını kaybederler miydi? Şehit olmak askerliğin fıtratında var deyip geçme, bunların cevaplarını vermek çok zor dostum!
Bu kazada şehit olanların müteakip yıllarda Kardak vesilesiyle adlarının anıldığını, anma töreni yapıldığını, bu anma törenlerinin medyada yer aldığını hiç duydunuz mu? Şehitler günü anma törenleri dışında özel olarak bu şehitlerimizin anıldığını ben duymadım!
Yunan medyası Kardak ile ilgili haberleri her zaman heyecanla paylaşır. Ancak, belki farkındasınızdır, son zamanlarda Türk medyasında bu haberler, Bodrum’daki yerel haber kanalları dışında pek fazla yer almamaya başladı! Kardak krizinin yirminci yıl dönümünde de bu durum değişmedi.
Elbette geçmişteki olayları gereksiz yere kaşımak değil niyetim, lakin şu ahde vefa!
Daha açık konuşalım; Türk tarafında konuya yeterince ilgi gösterilmemesinin nedeni sorunun çözülmüş olması mı? Maalesef hayır! Aksine Kardak ve Ege denizinde yer alan benzer özelliklere sahip adalarda durum, Türkiye açısından Kardak krizi öncesine nazaran daha kötü bir pozisyona geriledi. Oysa o günlerde kamuoyuna verilen mesaj neydi? Özetle söylersek: Kardak ve benzeri durumdaki adalar bizimdir ve asla taviz verilmeyecektir!
Oysa geçen yirmi yıllık sürede Türkiye öyle mi yaptı?
Yeni Türkiye’yi inşa ediyoruz adı altında; önce Kardak Operasyonuna katılan en üst rütbeden en alt rütbeye kadar askeri personelin önemli bir kısmını, sahte darbe suçlamalarıyla, kumpas davalarla hapishanelere attı. Çok şükür şimdi bu askerler hapisten çıktı. Ardından Ege denizindeki Kardak benzeri diğer ada, adacık ve kayalıkların Yunanistan tarafından kendi topraklarına katma girişimlerine sessiz kaldı, hâlâ da sessizliğine devam ediyor. Neticede Kardak konusu kamuoyuna unutturulmaya çalışıldı. Unutuldu mu? Bilemem! Bunun cevabını lütfen vicdanlarınızda kendiniz verin!
Bu ufacık adalar/adacıklar önemli mi? Elbette önemli, bir kere buraları ülke topraklarımızın bir parçası, yani mavi vatan, sualtı zenginlikleri ve karasuları da çabası. Zaten önemsiz olsa, bunca ekonomik ve siyasi zorluklarla boğuşan Yunanlılar; işsiz güçsüz kalıp karınlarını doyurmada zorluk çekerken, ana kıtalarından bu kadar uzakta olmasına rağmen bu işin üzerine bu kadar düşer mi?
Konunun özü böyleyken; Dışişleri Bakanlığının, Milli Savunma Bakanlığının, Genelkurmay Başkanlığının internet sayfalarına bakın bakalım; bu adaların ülkemizin güvenliğine ve refahına olabilecek katkıları hakkında kamuoyunu bilgilendirme bakımından tek bir satır yazı veya bilgilendirme kaldı mı?
Yirmi yıl sonra konuyu yazmamın nedeni Kardak ve benzeri adaların tarihi, aidiyeti ve önemi gibi konuları yinelemek değil. Benim dikkatinizi çekmek istediğim konu; komşumuz Yunanistan’ın kendi ulusal çıkarlarını korumada gösterdiği kararlılık ve tutarlılık ile bu politikasını izlerken görev yapan kamu personeline gösterdiği vefa duygusu! Takdir etmemek mümkün değil!...
Bazı kişiler; Yunan Savunma Bakanının yirmi yıl önce hayatını kaybeden üç Yunan subayı için denize çelenk bırakması bir şey mi? Ne olmuş yani! Biz bu anma törenlerinin çok daha fazlasını yapıyoruz, diyebilir. Belki de haklılar! Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, bakanlarımız, valiler, yetkililer, ilgililer neredeyse her gün şehit cenazelerine gidiyorlar!...
Şu güzelim ülkemizde her geçen gün öylesine akıl almaz olaylar oluyor, her biri bir diğer acıyı bastıracak öyle felaketlerle karşılaşıyoruz ki; artık bu acıları teselli edecek ne bir söz, ne de yazılacak cümleler kaldı!... Yirmi yıl sonra Kardak krizi neden kamuoyu dikkatine yeterince sunulmuyor dedim ya. Son dönemde meydana gelen olayları takip ediyorsunuzdur. Bakın daha bir kaç gün önce, 1 Şubat 2016, Kardak operasyonundan tam yirmi yıl sonra, bir günde beş kahraman askerimizi şehit verdik. Bırakın yirmi yılı! 7 Haziran 2015 tarihinden yılsonuna kadar 218 şehit-yazıyla iki yüz on sekiz vatan evladı, sonra sadece bu Ocak ayında otuz beş şehit –yazıyla otuz beş ana kuzusunu toprağa verdik. Bu acılara can dayanır mı?...
Tırnakları çatlasa günlerce, aylarca mağdurum diye ağlaşan bu ülkenin liderleri, yetkilileri; biliyorum söylediniz, ikaz ettiniz, inanmayana da kanıtladınız. Hepimize gösterdiniz: Size dokunan yanar!... Ne kadar korksak da söylemeden olmuyor! Yer gök kıpkırmızı, ülkenin dört bir yanı şehit kanlarıyla al al olmuş, yüreklerde tarifsiz acılar. İnsanlar inim inim kıvranırken, bu şehitlerin ahı yerde mi kalacak?
Herkes farkında ülke alev alev yanıyor…
IŞID ile mücadele adı altında güçlü ülkelerin de desteğini alan Rusya; Türkiye’yi güneyden stratejik seviyede kuşatıyor! Rusların güney sınırımıza yaptığı askeri yığınaklanma ülkemiz güvenliğine ciddi tehlike oluşturuyor…
Ülkemizin kendisine yönelen güvenlik tehditleri karşısında hata yapma lüksü var mı? İster minicik bir ada, isterseniz yüzlerce kilometre uzanan bir sınır bölgesi, nerede olursa olsun, hata yapma lüksü yok.
Bir ülke için güvenlik konusunda en büyük hata nedir bilir misiniz? Sahip olduğunuz caydırıcılık gücünü kaybetmektir… Caydırıcılık gücünüzde en ufak bir sendeleme görmesinler, akbaba gibi çullanırlar bu coğrafyada üzerinize…
Peki; Balyoz’dan sonra neden Ege’de, Karadeniz’de, Akdeniz’de, Suriye ve Irak sınırlarımızda, kısacası çevremizde güvenlik tehditleri bu kadar hızla arttı dersiniz?
Türkiye; siyasi, ekonomik ve sosyal olaylar bakımından çok hızlı ve dinamik bir süreçten geçiyor. Birçoğumuz ülkenin son dönemde çok ciddi güvenlik tehditleriyle karşı karşıya olduğunun farkında. Kimileri üç maymunu oynasa da, açın, bakın, okuyun tüm dünya bangır bangır bizi ve geleceğimizi konuşuyor! İç güvenlik olayları ve sınırlarımızdaki gelişmelerin şu an geldiği nokta; iç siyaset malzemesi yapılmayacak kadar hayati ve hassas konumda. Parlamento dâhil hiçbir kurumun; Anayasa değişikliği, Başkanlık gibi iç politika olaylarıyla ülkenin sinerjisini harcamaya hakkı ve bu işlere ayıracak bir dakikalık zamanı dahi olmamalı! Bırakın lütfen bunları! Her şeyden önce ülkenin güvenliği tam olarak sağlanmalı. Güvenliğin olmadığı bir ülkeye istediğiniz anayasayı getirin ne işe yarar ki?
Şimdi Anayasayı değiştirmek, başkanlık sistemi getirmek isteniyor ya. Sorun bakalım hangi derde çare olacak? Bu sorunun cevabını kendileri bile bilmiyor!
Sanki onların aklı çok uzun toplumun hafızası da çok kısa… Yine de algı operasyonuna son sürat devam ediliyor. Aslında korku ve endişe muktedirleri çoktan sardı. Alın bakın Suriye’ye müdahale dedikodularına! Ortalık en tazesinden gene toz duman. Aynen bir zamanlar Kardak için bir bardak suda yaratılan fırtına! Unutmayalım bu kez karşımızdakiler, sadece PKK, IŞID falan değil kimler olduğunu hepiniz bilirsiniz, lakin büyük lokma!
Neticede siyaset bu diyeceğim ama değil. Göz göre göre Cambazlık!...
Yirmi yıl sonra Kardak; sevdiğim bir Rum atasözünü hatırlattı. Derler ki: “Taş da yumurtanın üzerine düşse, yumurta da taşın üzerine düşse, olan yine yumurtaya olur.”
Umarım bütün bu olayların sonunda cezayı tarih boyunca olduğu gibi necip Türk halkı ödemez…
Comments