Sosyal Devlet, Yolsuzluklar ve Toplumsal Ahlak
- Admin
- 15 Ara 2014
- 3 dakikada okunur

İlk ve orta öğretimde; bedensel, zihinsel, duygusal veya sosyal gelişim özellikleri yönünden normal çocukların gelişim özelliklerinden farklı olan çocuklara, ‘özel eğitim’ uygulanır. Bu bağlamda özel eğitim alan çocukların kendileri, bu çocukların aileleri ve bu eğitimi veren özel veya kamu eğitim kurumları muhtelif seviyelerde devletten maddi destek görürler. Özel eğitim alan çocukların bir bölümü ‘Kaynaştırma Uygulamaları’ kapsamında normal çocukların eğitim gördüğü okullara devam eder ve onlara ‘Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı-BEP’ uygulanır. Buraya kadar belirttiğim hususlar Anayasamızın ‘sosyal devlet’ prensibi ışığında çağdaş ve bilimsel yani normal eğitim uygulamalardır. Sanırım eğitimle ilgili olan herkesin de üç aşağı beş yukarı bildiği şeylerdir.
Peki, neden böyle bir giriş yaptım? Yolsuzlukların; toplumun daha da önemlisi gençlerin ahlaki değerleri üzerinde yarattığı bana göre çok vahim bir etkiyi sizinle paylaşmak istediğim için elbette. Detaylar geçenlerde bir öğretmen arkadaşımın sohbet esnasında bana aktardıklarında yatıyor.
Öğretmen arkadaşımız bir gün sınıfta öğrencilerine(lise 2’de okuyan 17 öğrenci), “Çocuklar argo konuşmak sizlere hiç yakışmıyor. Bundan sonra sınıfta argo konuşan öğrenci, ceza olarak bir sonraki derse ufak gofretler getirecek ve bir daha argo konuşmayacağına söz vererek gofretleri arkadaşlarına ikram edecek. Ve dersimize tatlı yiyerek başlayacağız,” demiş.
Öğrencilerin bir kısmı öğretmenin bu kararına sevinmiş. Bir kaç öğrenci “Hocam bizim cebimizde sınıftaki herkese gofret alacak kadar para yok ki!” diye tepki göstermiş. Sınıfın yaramazları diye adlandırabileceğimiz bir kısım öğrenci ise hep bir ağızdan “Tamam hocam, gofretlerin nasıl alınacağını kimse dert etmesin. Ali …… Market’e dalar, getirir,” diye bağırışmışlar.
Öğretmen “….. Market’e dalmak ne demek?” diye sorunca,
Ali, ayağa kalkarak “Hocam ben okulun yanındaki ….. Market’e girer, gofretleri, çikolataları çalar, sınıfa getiririm. Zaten geçende de yapmıştım” diye cevap vermiş.
Öğretmen “Evladım ne dediğinin farkında mısın sen? Bu yaptığın çok yanlış! Hırsızlık yapıyorsun. Bir de utanmadan marifetmiş gibi söylüyorsun! Polis yakalarsa ne yapacaksın?” şeklinde konuşunca Ali, “Hocam zaten geçenlerde polis yakaladı. Ama benim raporum olduğu için bir şey yapamadı,” demiş.
Kaynaştırma uygulaması kapsamında normal çocukların okuduğu okulda BEP statüsünde eğitim gören Ali’nin, arkadaşlarına yaranmak için safça yaptığı bu hareketin, diğer çocuklar nezdinde daha fazla yüz göz edilmemesi için öğretmen konuyu kapatmış ve normal ders anlatımına devam etmiş. Dersten sonra Ali’yi yanına çağırmış ve özetle yaptıklarının yanlış olduğunu, kendisine ait olmayan bir şeyi almanın hırsızlık olduğunu ona anlatmış.
Ali, öğretmenine ”Ama hocam üç beş çikolata/gofret çalmaktan ne çıkar? Zaten raporlu olduğum için polis bana bir şey yapamaz. Bizim mahallede bu yaptığımı herkes biliyor.” Bana, “Aferin, oğlum! Bilsen başımızdakiler neler götürüyor, neler! Bu senin göz hakkın! diyorlar,” şeklinde cevap vermiş…
Öğretmen birkaç gün sonra Ali’nin velisini çağırıp olan bitenleri anlatmış ve Ali’ye göz kulak olmalarını istemiş.
Bunun üzerine veli şu cevabı vermiş: “Hocam bizim oğlan haklı. Çocuk arkadaşlarıyla biraz yolunu bulmuş! Yaptığı belki yolsuzluk ama hırsızlık sayılmaz! Çocukların canı çekmiş, almışlar. Koskoca mağaza üç/beş çikolata/gofret ile batmaz ya! Bu ülkede her gün ne hırsızlıklar oluyor kimseye bir şey denmiyor da, benim zihinsel özürlü oğlumun aldığı çikolatalar mı gözünüze batıyor? Ben buraya oğlumu okusun diye gönderdim. Oğlumun ahlakı sizi ilgilendirmez…”
Şimdi dönelim esas konuya. Yolsuzluklar toplumsal ahlakımızı nasıl etkiliyor? Yaşanmış bu hikâyede sizce:
‘Özel Eğitim’ raporlu on dört/on beş yaşındaki bir çocuğun, raporun ve yaşının kendisine verdiği cezai ehliyetsizlik avantajını üç/beş çikolata/gofret çalmak için kullanması mı vahim?
Yaptığı hırsızlığın çevresi tarafından takdir edilmesi mi vahim?
‘Bireysel Özel Eğitim alır’ raporlu çocuğu olduğu için devletten her ay yardım parası alan ailenin, çocuğun hırsızlığının ahlaki boyutu üzerinde yaptığı yorumlar mı daha vahim?
Yoksa, sosyal devlet prensibi gereği, BEP için her yaş grubuna göre açılmış okullarda ‘özel eğitim’ görmesi gereken çocukların, bu tip okulların sayısı yeterli sayıda olmadığı için, kaynaştırma uygulamaları adı altında diğer çocuklarla birlikte okumaları yüzünden, on dört/on beş yaş grubu çocukların; BEP kapsamındaki bazı çocukların cezai ehliyetsizlik avantajını suiistimal etmelerine yol açan Milli Eğitim Bakanlığının hatalı uygulamaları mı daha vahim?
Cevabını takdirlerinize bırakıyorum…
Tamer Şahin
Comments