top of page

Çözüm Süreci Güvenlik Politikası olabilir mi?

  • Yazarın fotoğrafı: Admin
    Admin
  • 15 Eki 2014
  • 2 dakikada okunur

çözüm süreci.jpg

PKK saldırıları yurt çapında sürdüğüne, hatta askeri birliklerimize yeniden saldırılar düzenleme seviyesine geldiğine göre “Çözüm Süreci Güvenlik Politikası olabilir mi?” sorusunu sormakta fayda var.

Başbakan Davutoğlu bugün(14 Ekim) akşam saatlerinde PKK’nın askeri birliklere yönelik saldırılar yapması üzerine; "Bu topraklarda kimse, eşit vatandaşlara eşkıyalık ve baskı uygulayamaz. ‘Çözüm Süreci’, bizim irademizdir, en güçlü şekilde bu iradeyi savunmaya, korumaya devam edeceğiz halkımızın huzuru için ama çözüm sürecinin kamu düzensizliğine bir bahane olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz" açıklamasında bulundu.

Yani, teröristler vatandaşları öldürse de, ülkede can güvenliği kalmasa da, askeri birliklere saldırılsa da hükümet tek yanlı barış getirecek ‘Çözüm Sürecine’ devam edecek. Eşkıya barış getirir mi? Elbette getirmez. Barışı kim sağlar? Eşkıyanın, teröristin dediğine boyun eğen sağlar(!) İradeniz varsa, boş verin, ölenlere, olaylara. Barış gelince sonunda hepsi unutulur(!) Şu anda uygulanan güvenlik politikamızın esası teröristlerin isteklerine boyun eğmektir…

Saldırı altında bile güçlü bir biçimde ‘Çözüm Süreci’ iradesini sürdüren yöneticilerimizi kutluyorum(!) Bu iradeleri, saldırılar karşısında kamu güvenliğini korumaya çalışan polis ve askerlere herhalde büyük moral oluyordur(!)

Bazıları Başbakanın ‘Çözüm Sürecinden’ vazgeçmiyoruz açıklamalarını, kalkışma halindeki teröristleri yatıştırmaya yönelik bir politika olarak kabul edebilir. Öyle ya şimdi yangına körükle gitmenin zamanı değil. Yatıştırma politikaları her zaman işe yarar(!)

Hatırlarsınız İkinci Dünya Savaşına giden dönemde İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain da; Hitler’in esas ilgi alanının doğuda olduğuna inandığı için Komünist SSCB’ye karşı kendileriyle ittifaka gireceğini, hatta Hitler’i Sovyet topraklarına yöneltebileceğini umut etmiş ve Çekoslovak toprağı olan Südetlerin Almanya’ya verilmesinden sonra daha önce Bismarck’ın yaptığı gibi Hitler’in de artık kazandıklarını elinde tutmaya çalışacağını ummuştu. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Hitler, taleplerini devam ettirerek bu düşünceyi boşa çıkardı. 29 Eylül 1938 tarihinde büyük devletlerin Südetleri Almanya’ya verme kararı almasına yol açan Münih Anlaşması, yatıştırma politikasının doruk noktasıydı. Konferanstan dönen Chamberlain uçaktan indiğinde “Size bugün onurlu bir barış getirdim” demişti. Altı ay sonra, 15 Mart 1939’da, Almanya hiçbir Almanın yaşamadığı Çekoslovakya topraklarının geri kalanını işgale başlayınca, Chamberlain yatıştırma politikasının bittiğini ilan etmek zorunda kaldı. Kısa süre sonra da başbakanlıktan istifa etse de büyük bir savaşı önlemek için artık çok geç kalınmıştı.

Başbakanın açıklamaları ister yatıştırma politikası, isterse güçlü barış iradelerinin yansıması olsun neticede ‘Çözüm Süreci’ diye adlandırdıkları kavram, her ne ise Türkiye’nin güvenlik politikalarının en önemli parçası haline gelmeye başladı. Öyleyse, ‘Çözüm Süreci’ yol haritasının taslak metnini HDP ile paylaşan hükümet, önümüzdeki seçimlerden önce artık bu metni kamuoyuna açıklamalıdır. Bu ülkenin başta anlı şanlı yetkili kurumları, sözde ya da özde aydınları ve tüm vatandaşlar ‘Çözüm Süreci’ denen sihirli kelimelerin ne anlama geldiğinin açıklanmasını ısrarla istemelidir. Bana göre bu talep artık oy vermek kadar değerli ve önemli bir vatandaşlık görevi haline gelmiştir.

Tamer Şahin

 
 
 

Comments


bottom of page